Cinnah Cad. No : 59/2Çankaya, ANKARA
Telefon03124425845
Muayenehane Cep No05373280016

Tiroid, boynun ön tarafında yerleşmiş, Adem Elması olarak da bilinen kıkırdak yapının hemen önünde yer alan ve hormon üreten bir organdır. Sağ ve sol olarak iki lobdan oluşur. Salgıladığı tiroid hormonları, vücudumuzun metabolik, hormonal, dolaşım, üreme ve daha birçok sistemi üzerinde önemli etkilere sahiptir.

“Guatr” terimi, tiroid bezinin hacim olarak büyümesini ifade eder. Sadece boyutun arttığını gösteren bir terim olup, tiroid bezinin fonksiyonları hakkında bilgi vermez. Bu nedenle, guatr tanısı alan bir hastada çok az, çok fazla ya da tam olarak yeterli miktarda hormon üretiliyor olabilir. Tiroid bezinin her yerinin eşit olarak büyüdüğü durumlara “Diffüz Guatr”, nodüller nedeniyle büyüdüğü durumlara “Nodüler Gutar” denir.

  • Belirti ve bulgular

Guatr gelişiminin erken dönemlerinde hiçbir belirti ya da bulgu görülmeyebilir. Tiroid bezi büyüdükçe ve boyundaki bazı yapılara baskı yapmaya başladıkça bazı yakınmalara sebep olabilir:
Boyunda şişlik
Yutkunmada güçlük
Ses kısıklığı
Nefes almakta zorluk
Guatr ile birlikte yetersiz tiroid hormonu üreten hastalarda hipotiroidizm belirtileri de görülebilir; yorgunluk, uyku isteği, üşüme, saç dökülmesi, konsantrasyon bozukluğu, kilo verememe.
Guatr ile birlikte fazla tiroid hormonu üreten hastalarda ise hipertiroidizm bulguları olan sinirlilik, sıcak basması, terleme, uyuma güçlüğü, çarpıntı ve kilo kaybı görülebilir.

  • Nedenler

En yaygın guatr sebebi, besinlerle alınan iyot miktarının yetersiz oluşudur. Tiroid hormonlarının yapımı için gerekli olan bu madde, günümüzde sofra tuzlarının içine eklenmektedir.
Tiroid hormonlarının yapımı için gerekli olan Tiroid Uyarıcı Hormon (thyroid stimulating hormone) (TSH), hipofizden salgılanan bir maddedir. Bu maddenin bir diğer etkisi de, tiroid bezinin büyümesini sağlamaktır. Yetersiz tiroid hormonu üretimi sırasında uyarısına yeterli cevap alamayan TSH, devamlı salgılanmak suretiyle tiroid bezinin sürekli büyümesine neden olur.
Graves Hastalığı olarak bilinen hastalıkta bazı antikorlar, TSH benzeri etki göstererek tiroid bezini büyüterek guatr sebebi olabilirler.
Nodüller de yarattıkları kitle etkisi nedeniyle tiroid bezinde boyut artışına sebep olurlar. Bu nodüllerin bir çoğu iyi huylu olsa da, içerdikleri kanser riski nedeniyle ileri tetkik gerektirirler.
Tiroid dokusunun iltihabi hastalıklarında da beyaz kan hücrelerinin (lökositler) bu organa göç etmeleri nedeniyle organda büyüme meydana gelebilir. Bu hastalıkların en yaygını ve en bilineni Hashimoto Tiroiditi’dir ve genellikle Hipotiroidi ile sonuçlanır.
Genellikle kanser riski taşımayan basit kistler de Guatr sebebi olabilirler.
Gebelik sırasında üretilen bir hormon olan HCG’nin de tiroid dokusu üzerinde büyütücü etkisi vardır.

  • Tanı

Guatr hastalarının fizik muayeneleri, bakarak ve boyundaki şişliğin yutkunmayla ilişkisinin değerlendirilmesiyle başlar. Elle muayene sırasında ise boyundaki bu şişliğin sertliği, boyutu, sınırları ve çevre doku ile ilişkisi değerlendirilir.
Tiroid hormonlarının ve TSH’ın kan düzeylerini ölçen testlerle tiroid bezinin fonksiyonel durumu değerlendirilir. Tiroid bezinin az ya da çok çalıştığını göstermeyi amaçlayan bu testlerin yanı sıra, Tiroidit ve Graves hastalıkları açısından çeşitli antikor düzeyleri de ölçülebilir.
Tiroid ultrasonu guatr hastalarının değerlendirilmesindeki en değerli görüntüleme yöntemlerinden biridir. Tamamen ağrısız ve zararsız olan bu yöntem, ses dalgalarından yararlanarak tiroidin anatomik yapısı ve nodüllerin özellikleri hakkında bilgi verir.

Tiroid nodülü, tiroid bezi içinde yerleşen fakat normal tiroid dokusu gibi çalışmayan bir kitledir. Yüzde 90 olasılıkla iyi huylu olması beklenen bu oluşumlar, kanser içerme riski açısından tam bir değerlendirmeyi hak ederler.

  • Belirti ve bulgular

Çoğu insan, tiroidinde nodül olduğunu bilmeden yaşar. Birçok nodül de hastalar ya da bir yakınları tarafından fark edilir. Fakat en sık tanı aldıkları durum, herhangi bir başka nedenle yapılan fizik muayene sırasındadır.
Nodüller genellikle tiroid hormonu üretmezler. Bazıları ise normal tiroid hormon yapım mekanizmasının dışına çıkar ve kendi başlarına davranmaya başlarlar. Kontrol edilemeyen hormon yapımına sabep olan nodüllere Toksik (zehirli) nodül adı verilir be bu nodüllerin sebep olduğu guatr tablosu da Toksik Nodüler Guatr olarak adlandırılır. Bu durumda Hipertiroidizm bulguları olan sinirlilik, terleme, kilo kaybı ve uykusuzluk gibi durumlar ortaya çıkabilir.

  • Nedenler

Nodül oluşumunun nedeni taö olarak anlaşılamamıştır. Bazı tiroid hücrelerinin diğerlerinden daha hızlı büyüdüğ ve bölündüğü tiroid bölgelerinde nodüller oluşur. Bu durum aynı anda birden fazla yerde oluşur ve çok sayıda nodül oluşursa bu klinik durum “Multinodüler Guatr” olarak adlandırılır.

Radyasyona maruz kalan inanlarda daha fazla tiroid nodül oluşumu söz konusudur. Özellikle çocukluk çağında akne, tonsillit ya da timusa yönelik tedavi alındığı durumlarda risk artmaktadır. Bu tedavileri aldığı bilinen insanlarda söz konusu nodüllerin taşıdığı kanser riski de artar. Hodgkin Hastalığı gibi bir nedenle baş, boyun ya da göğüs bölgesine ışın tedavisi alanlarda da bu risk yüksektir.

  • Tanı

Fizik muyane

Boyundaki şişliğin görünüşü, hareketi ve sertliği, hekime oldukça değerli bilgiler verir. Nodülün boyutu, çevreyle ilişkisi ve normal tiroid dokusunun özellikleri de dikkat edilen parametrelerdir.

Laboratuar testleri

Bu testler bir nodülün kanser olup olmadığına karar veremeseler bile, tiroid bezinin değerlendirilmesi için yapılmaları gereklidir. Kandaki tiroid hormon miktarını ve TSH düzeyini ölçen testler, tiroid bezinin iyi çalışıp çalışmadığını ve hipotiroidi ya da hipertiroidi durumlarını gösterir.
Ailede tiroid kanseri öyküsü varsa, kandaki Kalsitonin düzeyi de bakılmalıdır. Bu madde, tiroid kanserlerinin nadir bir türü olan ve ailesel özellik gösterebilen Medüller kanserli hastalarda artar.

İnce iğne aspirasyon biyopsisi

Bir tiroid nodülünün kanser olup olmadığını gösterebilen değerli bir testtir. Genellikle muayenehane ve ofis şartlarında yapılabilecek basitlikte bir yöntemdir. İnce bir iğne kullanılarak tiroid nodülünden hücre örnekleri alma esasına dayanır. Alınan örnekler bir patoloji merkezinde incelenir ve nodülün yapısı hakkında bilgi verir.

Tiroid ultrasonu

Nodülün kanser olup olmaması hakkında kesin sonuç vermemekle birlikte, boyut ve iç yapısı hakkında oldukça değerli sonuçlar verir.

Radyoaktif iyotla tiroid sintigrafisi

Radyoaktif olarak işaretlenmiş bir ilacın alınmasını takiben özel bir kamerayla çekilen bu görüntüler, nodülün aktivite derecesi hakkında bilgi verir. Gebeler ve emziren anneler bu testi yaptıramazlar!

Tiroid bezinin hücreleri, kontrol edilemeyen bir çoğalma dönemine girerek kitle oluşturmaya başlar ve boyundaki komşu dokulara, lenf ya da kan damarlarına veya uzak organlara yayılmaya başlarsa tiroid kanserinden söz edilir. Tiroid kanserlerinin en sık görülen tipleri, hormon üretiminden sorumlu olan hücrelerden köken alan kanserlerdir. Tiroid kanserleri içinde papiller adenokarsinoma ve folliküler adenokarsinomalar daha sık görülürken, medüller ve anaplastik kanserle daha nadirdir.

Diğer birçok kanserin aksine, tiroid kanserlerinin büyük çoğunluğu tedaviye iyi yanıt verir ve uzun dönem sağkalım oranlarına sahiptir. Tiroid kanserlerinin % 90’ı papiller ve folliküler kanserlerdir. Bu iki tür kanser “İyi farklılaşmış” kanserler olarak sınıflandırılırlar ve tedaviye yanıtları çok iyidir. Medüller tiroid kanseri daha nadir (% 5) görülen bir tip olup, tedavisi biraz daha özellik arz eder. En nadir görülen Anaplastik kanser ise (% 3-5) tedavisi en zor tip olup, tiroid kanserlerine bağlı ölümlerin çoğundan sorumludur.

Tiroid kanseri için risk faktörleri nelerdir?

  • Yaş — Tiroid kanseri tanısı alan hastaların büyük çoğunluğu 40 yaşın üzerindedir. Anaplastik kanserler ise genellikle 65 yaş üzerinde görülür.
  • Cinsiyet — Kadınlar, erkeklere oranla 3 kat daha fazla risk taşırlar.
  • Aile öyküsü ve genetik faktörler — Bazı tiroid kanserleri aileseldir. RET, PTEN veya APC adı verilen genlerdeki değişiklikler, tiroid kanseri oluşma riskini artırırlar.
  • Radyasyona maruz kalmak — özellikle çocukluk çağında radyasyona maruz kalmak, tiroid kanseri için çok ciddi bir risk faktörüdür. Bu maruziyet, çeşitli ilaçlar nedeniyle olabileceği gibi, nükleer tesislerde meydana gelen kaçaklar sonucunda da olabilir.
  • İyot eksikliği — İyot, tiroid hormon üretimi için gerekli bir maddedir. Yeterli iyot alınmazsa, tiroid bezi, daha fazla hormon üretmek için çok çalışıp büyümeye başlar. Bu durum “GUATR” olarak adlandırılır. Toplumu oldukça fazla etkileyebilecek bu durumu önlemek için softa tuzlarına iyot eklenmektedir.

Tiroid kanserinin belirtileri nelerdir?

Hastalığın erken evrelerinde çoğu hasta bir belirt ya da bulgu görülmeyebilir. Aşağıdaki bulguların bir ya da birkaçının birlikte bulunması da her zaman tiroid kanseri anlamına gelmemektedir çünkü, diğer birçok sağlık sorunu da benzer şikayetler yapabilmektedir. Yine de, bu belirti ya da bulguların tiroid kanseri ile birlikte olabileceği unutulmamalıdır:

  • Boyun ön tarafında ağrı
  • Solunum problemleri
  • Ses kısıklığı ya da yutkunma güçlüğü
  • Adem Elması’nın alt tarafında şişlik ya da kitle
  • Özellikle boyunda şişmiş lenf düğümleri

Tiroid kanserinin tanısı nasıl konur?

Tiroid bezindeki büyüme ya da nodüller, bir hekimi muyanesi sırasında fark edilebileceği gibi, çoğu kez de hastanın kendisi tarafından saptanır. Aşağıdaki testler de saptanan kitle veya nodülün özelliklerinin saptanması için kullanılır:

  • Kan testleri — Tiroid Fonksiyon Testleri (TFT) olarak da bilinen bu testler, tiroid bezinin çalışma kapasitesi hakkında bilgi verirler. Ya da, Medüller kanser şüphesi olan bir hastada kan Kalsitonin düzeyindeki yükselme tanıya yardımcı olabilir.
  • Tiroid ultrasonu — Bu test, ses dalgalarından yararlanılarak yapılan ve hastayı hiçbir şekilde radyasyona maruz bırakmayan bir görüntüleme yöntemidir. Tiroid bezinin boyut ve yapısı hakkında bilgi verdiği gibi, nodül ve kitlelerin özelliklerini de gösterir.
  • Tiroid sintigrafisi — Bu test, özel bir kamera kullanılarak tiroid bezinin görüntüsünün bir bilgisayar ekranına yansıtılması esasına dayanır. Bunun için hastaya radyoaktif iyot verilir.
  • İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi — Bu işlemde, küçük bir iğne kullanılarak boyun derisi geçilir ve nodülden ya da kitleden hücre örnekleri alınır. Alınan bu örnekler laboratuar incelemesine gönderilir.
  • Evreleme Testleri — Eğer tiroid kanseri tanısı konmuşsa, hastalığın yayılıp yayılmadığını (metastaz) araştıran testler yapılmalıdır. Papiller ve folliküler kanserler için tüm vücut radyoaktif iyot sintigrafisi yapılır. Medüller kanser evrelemesinde ise Bilgisayarlı Tomografi ya da Manyetik Rezonans testlerinden yararlanılabilir.

Tiroid kanseri nasıl tedavi edilir?

Tiroid kanserlerinin tedavisine hastalığın içinde olduğu evreye göre karar verilir.

Evre I ve II papiller ve folliküler tiroid kanserlerinde tedavi; bütün tiroid dokusunu çıkartmak (Total Tidoidektomi), hormon tedavisi başlamak ve gerek olan hastalarda radyoaktif iyot tedavisi vermektir.

Evre III papiller ve folliküler kanserlerde tedavi; bütün tiroid dokusunu ve hastalığın yayıldığı tüm lenf düğümlerini çıkartmak, radyoaktif iyot ve ışın tedavisi vermektir.

Evre IV papiller ve folliküler kanserlerde ise aşağıdaki tedavi seçeneklerinin biri yada birkaçı birlikte kullanılabilir:

  • Radyoaktif iyot
  • Işın tedavisi
  • Hastalığın yayıldığı tüm dokuların olabildiğince çıkartılması
  • Hormon tedavisi
  • Kemoterapi

Medüller tiroid kanseri tedavisi seçenekleri;

  • Boyundaki lenf düğümleri ile birlikte bütün tiroid dokusunun cerrahi olarak çıkartılır.
  • Daha yaygın tümör varlığında hastanın şikayetlerinin azalması ve yaşam kalitesinin artırılması için ışın tedavisi verilebilir.
  • Diğer vücut bölgelerine de yayılmış medüller kanser durumunda ise kemoterapi düşünülebilir.

Anaplastik tiroid kanserinde;

  • Solunum yollarının tümör tarafından kapanması durumunda nefes borusunda bir açıklık oluşturulur (Trakeostomi).
  • Hastanın şikayetlerinin azaltılması için Total tiroidektomi yapılır.
  • Işın tedavisi, kemoterapi ya da ikisi birlikte uygulanabilir.

Tiroid cerrahisinden sonra hastanede yatış süresi genellikle 1-3 gündür. Ameliyat sonrası ağrı oldukça ihmal edilebilir düzeyde olup hastaların çoğu ilk 8 saat içinde yeme, içme, dolaşma gibi aktivitelerine başlayabilirler. Masabaşı işlere dönüş 1-2 hafta içinde olabilmektedir.

Tiroid kanserli hastaların uzun dönem sağkalım oranları ne kadardır?

Tiroid kanserlerinin çok büyük çoğunluğu cerrahi yöntemlerle tedavi edilebilirler. Tiroid kanserli hastaların 5 yıllık sağkalım oranları ortalama olarak % 90’ın üzerindedir. Hastalığın prognozu (gidişi) aşağıdaki faktörlere de bağlıdır:

  • Kanserin tipi
  • Yaş
  • Cinsiyet
  • Kanser odağının boyutu
  • Kanserin yayılım alanının genişliği
  • Hastanın genel sağlık durumu

Papiller ve folliküler kanserli hastaların tam tedavi şansları mükemmele yakındır. Sadece tiroid bezine sınırlı küçük kanserli hastalarda başarı sansı en yüksektir. Özellikle 50 yaşından genç, kadın hastalar en şanslı grubu oluşturur. Medüller kanserin tedavisi iyi farklılaşmış kanserlere oranla biraz daha güç olsa da, erken tanı konan ve cerrahi tedavi uygulanan hastalarda çok yüksek oranlarda tedavi sağlanabilmektedir.

Paratiroid bezleri tiroid bezinin arkasında yer alan ve vücuttaki Kalsiyum düzeylerini kontrol eden 4 adet bezdir. Her biri ortalama 30 mg ağırlığında ve 3-4 mm boyuttadır. Bu bezler, Parathormon (PTH) adı verilen bir hormon salgılarlar. PTH; kemiklerden alarak, besinlerden emilimi artırarak ve böbreklerden atılımı ayarlayarak vücut için gereken Kalsiyumu sağlamakla görevlidir.

Normal paratiroid bezleri, kan kalsiyum düzeyini ideal bir seviyede tutulmasını sağlarlar. Kalsiyum miktarı düştüğünde PTH salgılanarak kalsiyum düzeyinin artmasını sağlar. Kalsiyum düzeyi normal veya fazlaysa, paratiroid bezleri PTH salınımını durdururlar. Kan kalsiyum seviyesinin normal olması, kalp, sinir sistemi, böbrekler ve kemikler için çok önemlidir.

Paratiroid bezlerinin çok çalışmasına Hiperparatiroidi adı verilir. Bu durumda çok fazla PTH üretimi söz konusudur. Bu durum klinik olarak 3 şekilde ortaya çıkabilir:

Primer Hiperparatiroidi – en sık görülen form olup hastalık, paratiroid bezlerdedir.

Sekonder Hiperparatiroidi – paratiroid bezler sağlıklı olup, başka sebeplerle düşmüş olan kan kalsiyum seviyesine cevap olarak artan PTH yapımı söz konusudur.

Tersiyer Hiperparatiroidi – çok nadir görülen bir formdur. Sekonder hiperparatiroidi sonrası paratiroid bezlerden birinin otomatik olarak fazla PTH salgılama yeteneği kazanması sonucu meydana gelir.

Adrenal bezler, böbreklerin tepesinde yerleşmiş, altın sarısı renkte ve üçgen prizma şeklinde yapılardır. Normal boyutları 3x5x1 cm kadar, ağırlıkları da 4-6 g civarındadır. Bu bezlerde korteks denen bir dış tabaka ve medulla adı verilen bir iç tabaka vardır.

Korteks tabakasında kortizol ve aldosteron, medulla tabakasında ise epinefrin ve norepinefrin hormonları salgılanır. Adrenal bezlerin bazı cinsiyet hormonlarını da salgıladığı bilinmektedir.

Böbreküstü bezlerin cerrahi olarak çıkartılması işlemi Adrenalektomi olarak adlandırılır. Bu işlem, hormon yapımı kontrol edilemez derecede arttığında ya da bezlerde, kanser olma ihtimal de olan kitle varlığında uygulanır.

 

Hormon yapımının aşırı derecede arttığı 3 durum adrenalektomiyi gerektirir:

Cushing Sendromu: adrenal korteks tabakasında artmış steroid (kortizol) yapımı söz konusudur:

Conn Sendromu: korteks tabakasında artmış aldosteron yapımı söz konusudur. Bu durum Hiperaldosteronizm olarak adlandırılır. Klinik olarak ciddi hipertansiyon ve kan potasyum düzeyinde düşmeye neden olur.

Feokromositoma: medulla tabakasından fazla miktarda adrenalin salgılanması söz konusudur. Bu hastalarda yüksek tansiyon, aşırı terleme, titreme ve huzursuzluk görülür.

Bazen de adrenal bezdeki bir kitle, başka bir nedenle yapılan ultrason veya tomografi sırasında tesadüfen saptanır. Bu tümörler aşırı hormon yapımına neden olmasa da, boyutları ya da yapısal özellikleri, onların da cerrahi olarak çıkartılmasını gerektirir. Adrenal kanser çok nadir görülmekle birlikte, cerrahi tedavi bu hastalığın tek şansıdır. Bazı hastalarda bu tümör, vücudun başka bir yerindeki kanserin adrenal beze yayılmış formu da olabilir.

Adrenal bezlerin cerrahi olarak çıkartılmasında çeşitli yöntemler vardır. Hastaya uygun yönteme karar verdiren faktörler; tümörün boyutu, hastaya ait faktörler (kilo, boy, genel durum, geçirilmiş cerrahiler) ve cerrahın deneyimidir.

Adrenal cerrahisinde robotik, açık ve laparoskopik yöntemler kullanılabilir. Açık yöntemde daha büyük bir kesi yapılırken robotik ve laparoskopik yöntemde birkaç adet küçük delik oluşturularak yapılır. Robotik cerrahi ve Laparoskopik yöntem daha çok küçük tümörler için uygun olup hastanede daha az yatmaya olanak sağlayan, daha az ağrılı bir yöntemdir. Açık yöntem ise daha büyük çaplı bir operasyon olup, özellikle kötü huylu kanser varlığında uygulanması daha uygun olan bir metoddur.

İyot tiroid hormonlarının üretiminde kullanıldığından vücudumuzda başlıca tiroid bezi tarafından tutulur. Normal tiroid hücreleri gibi tiroid dokusundan köken alan tümörlerin önemli bir kısmı da kandaki iyotu enerji kullanarak yoğun bir biçimde hücre içine alır.

Gıdalarda ve iyotlu tuzda bulunan ve radyoaktif olmayan iyot atomunun kütle numarası (proton ve nötron sayıları toplamı) 127’dir ve I-127 olarak gösterilir.

Tiroid kanseri tedavisinde kullanılan radyoaktif iyot ise I-131’dir. Bu iki iyot atomunu birbirinden ayıran tek özellik nötron sayılarıdır. Bu atomların proton sayıları aynı olduğundan kimyasal özellikleri de tümüyle aynıdır. Yani vücudumuz veya tiroid bezi hücreleri I-127 ile I-131’I birbirinden ayıramaz. İşte bu benzerlik sayesinde operasyon sonrası geriye kalan küçük tiroid dokularını (normal tiroid dokusu veya tiroid kanseri hücreleri) yok etmek için I-131 kullanılır.

Vücudumuz radyoaktif iyot (I-131) ile radyoaktif olmayan iyotu (I-127) birbirinden ayıramadığından bunların tiroid dokularında tutulum miktarı kandaki düzeyleri ile orantılıdır. Yani bu iki iyot tipi tiroid dokusunda tutulmak için birbiri ile yarışırlar. Bu yarış sırasında radyoaktif iyotun tutulma şansını arttırmak için radyoaktif olmayan iyot alımını kısıtlamak gerekir. Çünkü diyet ile günlük aldığımız I-127 miktarı tedavi sırasında kullanılan I-131’den çok fazladır. Örneğin bir günlük tiroid hormonu preparatları içerisinde bile tedavi sırasında kullandığımız radyoaktif iyotun 10 katına yakın iyot bulunur.

Düşük iyotlu diyetin radyoaktif iyot tedavisi etkinliğini arttırdığı konusunda görüş birliği olmasına karşın uygulanacak diyet içeriği ve süresi ile ilgili farklı bilgilere ulaşabilirsiniz. Bizim burada size önereceklerimiz en yaygın kabul gören diyet içerikleridir.

Diyetle ilgili birkaç önemli konuyu vurgulamakta fayda var.

Bu diyet sadece I-131 ile yapılacak olan tedaviler veya tüm vücut taramaları öncesinde önerilen süre kadar uygulanacaktır. Dolayısı ile diyetiniz geçici bir süreyi kapsar.

Diyette yasaklanan sadece iyotlu tuzdur. Diyet tuzla değil iyotla ilgilidir. Bu nedenle tuzsuz bir diyet yapmanıza gerek yoktur. Yemeklerinizde iyotsuz tuz kullanabilirsiniz . Diyet süresince ev halkı da iyotsuz tuz kullanabilir. Geçici bir sure iyotsuz tuz kullanmanın çocuklar dahil kimseye bir zararı yoktur ve bu nedenle ayrı ayrı yemek pişirmeniz gerekmez.

Tedavi uygulanacak hastaların önemli bir kısmı bayan olduğundan saç boyalarının yüksek miktarda iyot içerdiğini ve tedavi etkinliğini 6 hafta kadar uzun süre etkileyebileceğini hatırlatmak isteriz. Ameliyat olacağını öğrenen bayanların bir kısmı muhtemelen bir süre fırsat bulamayacağını düşünerek saçlarını boyatmak eğilimindedir. Tiroid tümörü olduğunu öğrenenlerin tedavi süreci tamamlanana kadar saçlarını boyamamalarını öneriyoruz.

 

Önerilen süre boyunca dışarda yemek yemekten kaçınmanız uygun olacaktır. Diyet yapmak sıkıcı olmakla birlikte bunun sadece tedavi öncesi kısa bir süreyi ilgilendirdiğini ve tedavi etkinliğini değiştirebileceğini unutmayınız.

Taze kırmızı ve beyaz et ile tatlı su balıklarını dilediğiniz kadar tüketebilirsiniz. Yumurta beyazı ve bitter çikolata yasaklı değildir.

Süt içermeyen alkollü içecekler ve taze meyve suları serbesttir.

Fırın ve pasta ürünleri sıklıkla iyotlu tuz ve süt ürünleri içermektedir. Diyet süresince imkanınız varsa evde iyotsuz tuz ile ekmek yapmanız veya dışarıdan tuzsuz ekmek almanızı öneririz.

Ağrı kesiciler ve antibiyotik kullanmanız önerilirse kullanabilirsiniz.

Aşağıdaki liste yasaklı ürünleri içerir. Listede yer almayanları tüketebilirsiniz. Hangi grubun ne kadar süre ile yasaklı olduğu karşısında yazılıdır. Bu süreler tedavi öncesi diyetin uygulanacağı süreyi göstermektedir.

 

KULLANIMI YASAKLANAN GIDA, İLAÇ VE DİĞER MADDELER SÜRE
 

İyotlu tuz

Deniz ürünleri

Salam, sosis gibi işlenmiş et ürünleri

Marul, yeşil ve kırmızı biber, maydanoz, tere, balkabağı, karnabahar

Muz, kiraz, konserve meyveler

Mısır gevreği, cips, pizza

Poşet çay ve kahve, hazır meyve suları

Süt, yumurta sarısı ve bunlar ile yapılan sütlü gıdalar, sütlü çikolata, dondurma, kaymak, kremşanti, mayonez

Peynir, yoğurt, ayran gibi her türlü süt ürünleri

Konserve ve salamuralar, tuzlu zeytin, turşular

Hazır gıdalar ve fast food

 

2-3 Hafta
Uzun etkili tiroid hormonları (thyroxine)

Levotiron, Tefor, Euthyrox, Bitiron

 

4-6 Hafta
Kısa etkili tiroid hormonları (triiodothyronine)

Tiromel

 

2-3 Hafta
İlaçlı röntgen filmi (iv radyolojik kontrast ajanlar), iyotlu pansuman ve gargaralar, iyot içeren öksürük şurupları ve multivitaminler 6 Hafta
Saç boyası 6 Hafta
Amiodarone (anti aritmik)

Cordarone

3-6 Ay

 

 

Bu bilgiler Prof. Dr. Seyfettin Ilgan’ın izniyle yayımlanmıştır.

Prof. Dr. Seyfettin Ilgan

Nükleer Tıp Uzman

E-posta: ilgan@hotmail.com

Tiroid kanseri tedavisi ile uğraşan hekimlerin en sık karşılaştığı sorunlardan birisi I-131 tedavisi hakkında hastaların değişik kaynaklardan edindikleri yanlış bilgileri düzeltmektir. Her yeni tanı alan hasta doğl olarak çok kısa süre içerisinde çevresinde benzer nedenler ile I-131 tedavisi almış başkaları ile tanışır ve onların deneyimlerini öğrenir. Sıklıkla hastaların birbirine aktardıkları, gerçekte onlara önerilenlerden çok farklı olmaktadır. Bunun nedeni yaşadıkları süreç ile ilgili iyi bilgilendirilmemiş olmaları veya yaşadıklarına kendi yorumlarını fazlaca katmaları olabilir. Buna karşın hastaların birbirinden öğrendikleri bazen hekimlerin önerilerinden daha etkili olmaktadır.

 

I-131 tedavisi alacak olan hastalar genellikle fazlaca kaygılı olurlar. Kaygının temel nedeni radyasyon konusundaki bilgi eksikliği ve radyasyonun duyu organlarımızla algılanamayan, görünmez bir tehlike oluşundan kaynaklanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ülkemizdeki sigaraya bağlı yıllık ölüm miktarının yaklaşık 110,000 kişi olduğu tahmin edilmektedir. Pasif içiciliği bile potansiyel olarak çok daha büyük sağlık riski oluşturmasına karşın sigaradan korkanı pek görmüyoruz. Sanki tehlike görünür olunca önemli değilmiş gibi…

 

Hastaların kaygısına katkıda bulunan nedenlerden birisinin de sağlık personelinin tedavi sırasında kendilerinden adeta köşe kapmaca oynar gibi kaçmaları olduğunu da itiraf etmeliyiz. Görece olarak radyasyon konusunda daha bilgili olduğunu düşündüğümüz sağlık personelinin hastadan kaçışı doğal olarak “Kim bilir ben çevrem için ne kadar tehlikeliyim?” düşüncesini doğurur. Bu kaçışın iki önemli nedeni vardır. İlki sağlık personelinin de herkes gibi benzer insani tepkilere sahip olmasıdır. Birçok sağlık personelinin radyasyon ile ilgili bilgisi aslında tedavi alan hastadan pek de farklı değildir. Bu nedenle sağlık personeli de doğal bazı refleksler gösterebilir. İkincisi ve daha önemli olanı sizin ve yakınlarınız için yaşam boyunca belki de bir kez gerçekleşen sahneler bizler için günlük rutin işlerimizdir. Düzenli olarak radyoaktif tedavi alan hastalar ile ilgileniyor olduğumuzdan bizler radyasyondan korunma ile ilgili kurallara daha sıkı uymak durumundayız.

Bu kılavuz I-131 tedavisi alan hastaların taburcu olduktan sonra uymaları gereken önlemleri ve konuyu daha iyi anlayabilmeniz için gereken diğer bilgileri içermektedir. Gerçek duruma göre öneriler de farklılıklar gösterebilir. En sağlıklı yöntem Nükleer Tıp hekiminizle bu konuları karşılıklı konuşmanız olacaktır.

Hastalığınızın tedavisi için size radyoaktif iyot (İyot-131 veya I-131) tedavisi uygulanması gerekli görülmüş ise muhtemelen konuyla ilgili derli toplu bilgilendirme bulmanız kolay olmayacaktır. Burada bulacağınız bilgilerin kaygınızı azaltmasını ve süreci kolaylaştırmasını umuyoruz.

Radyasyona maruz kalmak yeryüzünde yaşamanın doğal bir sonucudur. Sürekli olarak uzaydan gelen radyoaktif ışınlara maruz kaldığımız gibi Dünyamızın kendisi de önemli oranda radyoaktiftir. Hava, su ve toprakta bulunan doğal radyoaktif maddeler nedeniyle hepimizin vücudunda belli oranlarda radyoaktiviteye rastlanır. Yaşanan coğrafi bölgeye göre değişmekle birlikte yıllık doğadan aldığımız radyasyon dozları ortalama 2.5 miliSievert (mSv) kadardır. Bazı coğrafi bölgelerde yıllık doğal radyasyon düzeyleri ortalama değerlerin çok üzerine (10 mSV’den fazla) çıkmaktadır. Yine örneğin düzenli uçuş yapan pilot ve uçuş personeli normal popülasyonun 3-4 katı kadar (yıllık ortalama 9 mSv) radyasyon dozuna maruz kalmaktadır.

Ayrıca modern birçok tanı ve tedavi yöntemi de radyasyon içermektedir. Sizden yayılan radyasyon nedeniyle çevrenizdekilerin alacağı radyasyon dozu aslında diğer doğal radyasyon kaynakları veya tıbbi uygulamalara kıyasla yüksek sayılmaz. Bu seviyede radyasyona maruz kalınmasının önemli bir sağlık riski oluşturmadığı da bilinmektedir. Karşılaştırma olabilmesi açısından tek bir akciğer filminden aldığımız doz 0.02 mSv , tiroid sintigrafisi sırasında alınan doz 2 mSv ve bilgisayarlı tomografi uygulamalarından aldığımız doz ise yaklaşık 10-15 mSv kadardır.

Temel olarak radyasyonun her türlüsü zararlı olarak kabul edilmekle birlikte yıllık radyasyon dozları 100 mSv üzerinde olmadıkça kanser gelişme riskinde anlamlı artış beklenmez. Daha düşük seviyelerdeki yıllık radyasyon doz değerlerinin yarattığı risk pek çok başka risk faktörüne göre önemsiz sayılır. Kirli havası olan bir şehirde yaşamak veya karayolu ile belli bir mesafe yolculuk yapmak bile daha büyük riskler doğurmaktadır. Radyasyon dışında günlük yaşantımızda yer alan pek çok çevresel faktörün de kanser gelişimi ile ilişkisi bilinmektedir.

I-131 tedavisi alan hastaların taburcu edilebilmeleri için yasal bir doz sınırı vardır. Dolayısı ile ancak bu doz sınırlarının altında sizin hastane dışına çıkışınıza izin verilmektedir. Bir başka deyişle hastaneden çıkışınıza izin verilmesi üzerinizdeki radyasyon miktarının belli limitler altında olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle önerilen kurallara uyun ancak kendinizi yakın çevrenizden tümüyle soyutlayacak ve önerilmeyen tedbirler almaya çalışmayınız.

Radyoaktif maddeler sürekli radyoaktif kalmazlar. Radyoaktivite miktarı sürekli azalır ve radyoaktif maddeler sonunda artık radyoaktif olmayan kararlı bir forma dönüşürler. Bazı radyoaktif maddeler için bu süre saniyeler ile sınırlı iken bazıları için ise asırlar sürebilir. I-131 için bu süre yaklaşık 8 gündür. Örneğin size uygulanan doz 10 birim ise, I-131’in vücuttan hiç atılmadığını düşünsek bile 8 gün sonra bu miktar 5 birime, bir 8 gün sonra ise 2.5 birime azalacaktır. Bu fizik yarılanma dışında I-131 vücuttan başka yollarla da atıldığından bu azalım çok daha hızlı gerçekleşir. Kalan doku miktarı, günlük alınan sıvı miktarı gibi değişik faktörlerle etkilenmesine karşın genellikle her 1-2 günde bir vücuttaki aktivite miktarı yarıya düşer.

Bu tedavi sizin için faydalı olmakla birlikte başkaları için gereksiz bir radyasyon kaynağıdır. Belli doz limitleri altında evinize gitmenize izin verilse de çevrenizi gereksiz radyasyondan korumak için bir süre bazı kurallara uymanız beklenmektedir. Bu durumda çevreniz ve yakınlarınız için nükleer bir felakete yol açacağınızı düşünmeyin. Unutmayın ki tedavi için tüm I-131’i siz içmenize karşın size de bir şey olmayacak. Üzerinizdeki aktivite miktarı taburcu olmanız için gereken miktarlara düştüğünde burada yazılan önlemlerin hiçbirine uymasanız bile bir yakınınıza örneğin bir tomografi çekilmesi sırasında alınan düzeyde bir radyasyon vermeniz mümkün olmayacaktır. Bu önlemlere uyulmasını istememiz bu radyasyon kaynağının başkaları için gereksiz olmasıdır. Nasıl ki bir neden yokken gidip akciğer filmi çektirmiyorsak gereksiz radyasyondan da korunmalıyız.

I-131 iki tip radyoaktif ışınım içerir. Bunlardan ilki beta ışınımı denen ışınlardır ve asıl tedavi etkisinden sorumludur. Bu ışınlar vücudumuzda ancak çok kısa mesafelerde (birkaç milimetre) etkili oluğundan çevremizdekiler için radyasyon tehlikesi oluşturmazlar. Beta ışınlarından çevrenizdekilerin etkilenmesinin tek yolu radyoaktivite içeren vücut sıvılarınızla (idrar, gaita, tükürük ve ter) direk temas etmeleridir. Yeterince önlem alınırsa bu mümkün değildir. I-131’in diğer ışınımı ise gama ışınımıdır. Gama ışınlarının radyasyon etkisi beta ışınları kadar yüksek değildir. Ancak karakter olarak x ışınlarına benzeyen gama ışınları daha uzak mesafelere ulaşabildiğinden çevrenizdekiler için özel önlem alınmasını gerektirir. Gama ışınları aynı zamanda tüm vücut tarama yapılmasını sağlayan ve görüntülemede kullanılan ışınlardır.

Küçük çocuklar ve hamileler radyasyona erişkinlere kıyasla daha duyarlıdır. Bu nedenle özellikle onlarla ilgili kısıtlamalara daha fazla özen gösterilmelidir.

Çevrenizi gereksiz radyasyondan korumak için alınabilecek genel önlemler şunlardır:

Emziren anneler emzirmeyi kesmelidir: I-131 süte geçer. Her türlü dozda I-131 uygulaması sonrası emziren annelerin emzirmeyi tümüyle kesmesi gerekir. Süte geçen I-131 çok kısa süre bile emse bebeklerin tiroid bezini etkileyerek çalışmaz hale getirebilir. Önemli bir nedeni yok ise I-131 tedavisi emziren annelerde bir süre ertelenebilir.

Bol su için: I-131’in vücuttan başlıca atılım yolu idrardır. Özellikle ilk iki gün içinde tiroid bezinde tutulmayan I-131’in önemli bir kısmı idrar yolu ile atılacaktır. Tedavi sonrası ilk birkaç gün daha önemli olmak üzere bol su içmeniz ve sıkışmayı beklemeden sık sık tuvalete gitmeniz I-131’in daha hızlı atılmasını sağlar. Bol sudan kasıt her zaman alışık olduğunuzdan daha fazla su tüketmenizdir. Günde yaklaşık 3-4 litre kadar sıvı tüketmeniz ve bunu bütün güne yaymanız uygun olur. Eğer her birkaç saatte bir tuvalet ihtiyacı duyuyorsanız yeterince sıvı alıyorsunuz demektir. Günde 8-10 litre su içmeye çalışmayınız. Bu miktarda sıvı alımı önemli sağlık riskleri oluşturabilir.

Tuvalete sık gidin: Erkeklerde testisler, bayanlarda da yumurtalıklar (overler) mesaneye yakın mesafelerde yer alır. İlk birkaç gün boyunca I-131 idrar ile yoğun biçimde atıldığından tuvalete sıkışmayı beklemeden sık sık gitmeniz over ve testislerin alacağı radyasyon dozunun azaltılmasına yardımcı olur.

Kabız kalmayın: İdrar dışında bir miktar I-131 gaita ile atılmaktadır. Özellikle tedavi sonrası ilk birkaç gün boyunca her gün dışkılamanız atılımı kolaylaştırır. Kabız kalmamak için lifli gıdaları çok tüketin. Buna rağmen kabızlık çekiyorsanız ilaç kullanmanız gerekebilir. Tedavi öncesi tiroid hormonlarının bir süreliğine kesilmesi de kabızlığa neden olabileceğinden böyle bir yakınmanız var ise Nükleer Tıp hekiminizi uyarın.

Tuvaletinizi ayırın: Eğer evde birden fazla tuvalet varsa önerilen süre boyunca birini kendinize ayırın. Klozet kullanmanız ve tuvaletinizi oturarak yapmanız idrarınızın sıçraması ve başka yerlere bulaşması olasılığını azaltır. Tuvaleti kullandıktan sonra bol su dökün. Sifonun iki kez çekilmesi bol su anlamına gelir. Eğer tuvalet tek ise kullandıktan sonra bol su ile yıkamanız yeterlidir. Tuz ruhu, çamaşır suyu gibi temizlik malzemelerinin kullanımı radyasyonu giderilmesine katkı sağlamaz. Tuvalet ve lavabonun bol su ile yıkanması yeterli olacaktır.

Tuvalet kağıdını klozete atın: Vücut atıklarında görece olarak daha fazla radyoaktivite olacağından önerilen süre boyunca temizlendikten sonra tuvalet kağıdını klozete atın. Klozetin tıkanmasına neden olmamak için suda kolay eriyen kaliteli tuvalet kağıtlarını tercih edin. Diğer çöp ve atıklar için özel bir önlem almanıza gerek yoktur.

Başkaları ile aranızdaki mesafeyi sınırlayın: Alınan radyasyon dozu ile mesafenin karesi arasında ters ilişki vardır. Örneğin 1 metre mesafeden alınan radyasyon dozu 4 birim ise mesafeyi 0.5 metreye düşürünce alınan radyasyon dozu 16 birim olur. Bu nedenle tedavi sonrası önerilen süre boyunca aile bireyleri ve çevrenizdekiler ile yakın mesafede uzun süre geçirmeyin. Yakın mesafeden anlaşılması gereken mesafe 70-100 cm kadardır. Başkaları ile kucaklaşmayın, çocukları kucağınıza almayın ve küçük çocuk ve hamileler ile aynı odada bulunmayın.

Başkaları ile geçirdiğiniz süreyi kısaltın: Alınan radyasyon dozu süre ile ilişkilidir. Uygun süre sınırlarını geçmemek koşulu ile aile bireyleri ile birlikte vakit geçirebilirsizin. Özellikle erişkin ve orta yaşın üzerindeki aile bireylerine yönelik ciddi kısıtlamalar gerekmez. Onlarla birlikte örneğin yemek yiyebilirsiniz. Ancak bu süreyi ilk günlerde kısa (20-30 dk) tutmak ve uygun mesafeyi korumak gerekir.

Çalışmaya (gerekiyorsa) ara verin: Başkaları ile yakın mesafede uzun süre geçirmenizi gerektiren veya çocuklar ile birlikte olmanızı gerektiren (öğretmen, kreş çalışanı, bakıcı vb) bir işiniz varsa bir süreliğine çalışmaya ara vermeniz uygun olur. Nükleer Tıp hekiminiz size bu süre için istirahat raporu verebilir.

Toplu aktivitelerden kaçının: Önerilen süre boyunca başka insanlar ile yakın mesafede uzun süre geçirmenizi gerektiren sinema, konser, maç, tiyatro ve davetler gibi aktivitelerden uzak durun. Misafir kabul etmeyin, misafirliğe gitmeyin.

Toplu taşıma araçları ile seyahatlerinizi sınırlayın: Toplu taşıma araçlarını ilk birkaç gün zorunlu kalmadıkça kullanmayın. Sonraki günlerde önerilen süre boyunca toplu taşıma araçları ile 20-30 dk’yı geçmeyen seyahatler yapabilirsiniz. Özel araçla seyahatinize sınırlama yoktur. Mümkünse özel araca erişkin bir sürücü dışında yolcu almayın. Sürücünün ters tarafında arka koltukta seyahat ederseniz sürücü ile aranızdaki en uzak mesafeyi tercih etmiş olursunuz. Kendinizi iyi hissediyorsanız kısa mesafelerde araç kullanabilirsiniz. Tedavi sırasında genellikle bir süreliğine tiroid hormonları kesilmiş olacağından daha yorgun, uykuya meyilli ve refleksleri azalmış olabilirsiniz. Bu nedenle çok dikkat gerektiren işleri yapmamanızı ve uzun süre araç kullanmamanızı öneriyoruz.

Odanızı ayırın: Önerilen süre boyunca evde bir odayı kendinize ayırın. Tek başınıza ve ayrı bir odada uyuyun. Özellikle ilk birkaç gün ihtiyaçlarınız dışında gününüzü odanızda geçirmeniz uygun olur. Bitişik odada yatan varsa yatakları duvar komşuluğunda olmayacak şekilde konumlandırın.

Özel eşyalarınızı ayırın: I-131’in başlıca idrar, tükrük ve ter yoluyla bulaşabileceğini hatırlayın. Havlu, yatak yakımı, diş fırçası gibi kişisel eşyalarınızı başkalarının kullanmasına izin vermeyin.

Yemek pişirmeyin: Önerilen süre boyunca ev halkı için yemek pişirmeyin. Kendiniz için yemek yapabilirsiniz. Ancak I-131 bulaşma olasılığı nedeniyle mecbur kalmadıkça ev halkı için yemek pişirmeyin. Buna zorunlu iseniz hijyen kurallarına sıkıca uyun.

Tek kullanımlık yemek malzemesi kullanın: Önerilen süre boyunca tek kullanımlık kaşık, çatal, tabak, bardak vb kullanmanız kolaylık olacaktır. Bunun yerine bu süre boyunca tabak, kaşık, çatal ve bardak gibi eşyalarınızı ayırıp bunları başka bulaşıklar ile karıştırmadan elde yıkayabilirsiniz.

Hergün duş alın: I-131 çok az da olsa ter yoluyla da atılmaktadır. Bu nedenle günlük duş almanız ve iç çamaşırlarınızı değiştirmeniz uygun olur. Çok fazla yıkanmanız I-131’in daha hızlı atılmasına katkı sağlamaz. Unutmayın bunu sağlamanın en iyi yolu bol sıvı tüketmenizdir. Duş aldıktan sonra banyoyu yıkamak koşuluyla aynı banyoyu diğer ev halkı ile paylaşabilirsiniz. Lavaboyu da kullandıktan sonra bol su ile yıkayınız.

Çamaşırlarınızı ayrı yıkayın: İç çamaşırlarınız, teninizle temas eden giysileriniz, yatak takımları ve havlu gibi eşyalarınıza ter ve idrar bulaşma olasılığı vardır. Önerilen süre boyunca bu çamaşırlarınızı başka çamaşırlarla karıştırmadan çamaşır makinasında yıkayabilirsiniz. Yüksek ısı ile yıkamak, çamaşır suyu veya ilave deterjan kullanmak yıkama etkinliğini arttırmaz. Çamaşırlarınızı her zaman yıkadığınız ısı ve ayarda yıkayabilirsiniz.

Cinsel aktiviteden kaçının: Önerilen süre boyunca cinsel aktiviteden kaçının ve öpüşmeyin.

Hamile kalmayın-bırakmayın: I-131 tedavisi sonrası 6-12 ay kadar bir süreliğine hamile kalmamanız veya hamile bırakmamanız önerilmektedir. I-131 tedavisi sonrası overler ve testis bir miktar radyasyon dozuna maruz kalır. I-131 tedavisi sonrası hamilelikle ilgili optimal bir süre veya konuya ilişkin sağlıklı bilimsel veriler olmamakla birlikte belli bir süre kısıtlama önerilmektedir. I-131 tedavisi sonrası her iki cinste de çocuk sahibi olan hastalara ilişkin geniş serilerde yapılan araştırmalarda I-131 tedavisi görmüş olmanın anomalili bir çocuk sahibi olma yönünden artmış bir risk getirmediği kabul edilmektedir. Ancak her yaşta anne adayı sadece yaşı nedeniyle anomalili çocuk doğurma yönünden belli bir riske sahiptir ve bu risk I-131 tedavi uygulamasından bağımsız bir risktir.

Tükürmeyin: I-131’in atılım yollarından birisi de tükrük bezleridir. Tükürüğünüzde görece olarak I-131 miktarı yüksek olabilir. Tükürmeyin, tükürüğünüzü yutun. Tükürük bulaşan eşyalara (diş fırçası, telefon gibi) I-131’in de bulaşabileceğini hatırlayın. Bu eşyaları başkalarının kullanmasına izin vermeyin. Diş fırçanızı kısıtlamalar sona erdikten sonra yenisi ile değiştirebilirsiniz.

Kişisel eşyalarınızı atmayın: Önerilere uyduktan sonra kişisel eşyalarınıza I-131 bulaşma olasılığı son derece zayıftır. İdrar, ter veya tükürük bulaşmayan eşyalara I-131 de bulaşmayacaktır. Bulaşsa bile yıkanabilen eşyalar yıkandığında radyoaktiviteden arınacaktır. Çok şüphede kalırsanız tedavi aldığınız Nükleer Tıp bölümüne giderek eşyanıza I-131 bulaşıp bulaşmadığını kontrol ettirebilirsiniz. Eğer I-131 bulaşmış olan eşyalar yıkanmayan eşyalar ise silinebilir veya belli bir süre kullanılmadan bekletilebilir. Bu durumda da eşyanız artık radyoaktif olmayacaktır. Unutmayın günlük yaşantımızda kaçınamadığımız birçok doğal ve yapay radyasyon kaynağı vardır. Aldığınız önlemleri abartmayınız. Kesinlikle kullandığınız eşyaları atmanız şeklinde bir önerimiz yoktur.

 

Sağlık Personelini de korumayı unutmayın: Hastanede yattığınız süre boyunca gerekli olmadıkça odanıza kimse girmeyecektir. Sizi yatmanızı gerektirecek bir hastalığınız olduğundan değil radyasyon seviyesinin yüksek olduğu dönemde izole edebilmek için özel bir odada yatırıyoruz. Bu nedenle yatış süreciniz boyunca zorunlu olmadıkça sağlık personeli de yanınıza girmeyecek, diğer bölümlerde düzenli olarak yapılan ölçümler (tansiyon, ateş, nabız, kan alma vb) yapılmayacaktır. Radyoaktif tedavi almış olmanız gerektiğinde size tıbbi müdahale ve tedavilerin yapılmasına engel değildir, endişe etmeyiniz. Ancak yatış sırasında ihtiyacınız olan bir çok konuyu telefon ile çözmek mümkün olur. Taburcu olduktan sonra önlemleri uyguladığınız sürede başka bir nedenle hastaneye gitmeniz gerekirse Nükleer Tıp hekiminizi arayınız. Sizinle ilgilenen sağlık personeline durumunuzu izah ediniz ve sizinle ilgilenen sağlık personelinin hamile olmadığından emin olunuz. Telefonla hekiminize danışabileceğiniz şeyler için hastaneye gitmeyiniz.

 

 

Bu bilgiler Prof. Dr. Seyfettin Ilgan’ın izniyle yayımlanmıştır.

Prof. Dr. Seyfettin Ilgan

Nükleer Tıp Uzman

E-posta: ilgan@hotmail.com

Ameliyat süresi ortalama 1-1.5 saat olup ameliyat sonrasında genellikle hastaları rahatsız eden ağrı olmamaktadır. Erken dönemde karşılaşılan boğazda takılma hissi ve hafif ağrı genellikle 24 saat sonra kaybolur. Ameliyat sonrası ilk 6-8 saat sonra hasta ağızdan beslenmeye başlar ve rahatlıkla dolaşabilir. Hastalar büyük oranda ameliyat sonrası ilk 24 saat içinde hastaneden taburcu olur.Patoloji sonucu çıkıncaya kadar (özellikle tümör veya tümör şüphesi olan) hastalara tiroid hormonu başlanmaz.Ancak sonucun çok geç çıkağı durumlarda hekim duruma göre karar verir.Patoloji sonucu çıktıktan sonra hastanın hormon ilacı başlanıp 1 ay sonrasına yeniden kan hormon tayini için program yapılır.Hastalar baş boyun hareketlerinde özellikle kısıtlama yapmamalıdır aksi halde ciddi boyun ağrıları hastaları çok rahatsız eder.